Bağdat Seferi (1055)
| Bağdat Seferi | |||||||||
|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1055 yılında Orta Doğu'daki Türk ve Türk olmayan devletlerin durumu (Mavi renkle boyanmış devletler Türk devletidir) | |||||||||
| |||||||||
| Taraflar | |||||||||
|
| |||||||||
| Komutanlar ve liderler | |||||||||
|
|
| ||||||||
Bağdat Seferi, Abbasî Halifesi El-Kaim Bi'Emrillah'ın Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'den Büveyhîlerin halifelik makamına zarar vermesinden dolayı Bağdat'a gelip, asayişi sağlamasını istemesi sonucu gerçekleşen seferdir. Sefer, Büveyhîlerin yıkılmasıyla sonuçlandı.
Arkaplan
[değiştir | kaynağı değiştir]Tuğrul Bey’in 1051’de İsfahan’ı sonra Huzistan’ı fethi ile Selçuklu Devleti sınırları Bağdat’a yakınlaştı. Selçukluların Abbasi Halifesi ile ilk münasebeti, 1038 yılında Tuğrul Bey’in Horasan seferinden sonra Nişabur, Hamedan, Rey, ve Cibal bölgelerini ele geçirmesi üzerine yağma hareketlerini engellemek isteyen Halife el-Kaim Bi-Emrillah’ın Tuğrul Bey’e gönderdiği elçiler aracılığıyla bölgede yağma hareketlerinin yapılmasını istememesiyle birlikte başlamıştır.[2][3][4][5] Abbasi Halifesine büyük hürmet gösteren Tuğrul Bey, şehri yağmalamak isteyen askerlerine Ramazan ayında yağmanın haram olduğunu söyleyerek bu durumu engellemiştir. Halife’nin kendisine elçi göndermesinde övünen ve bu durumda oldukça memnun kalan Tuğrul Bey, Ebu Bekir et-Tusi’yi on üç tane hil’at (kaftan) ile birlikte Halifeye göndermiştir.[2] Bu durum iki devlet arasındaki ilişkilerin kuvvetlenmesini sağlamıştır.[3][6] Selçuklu Devleti’nin sınırlarının genişlemesi, Bağdat’a yaklaşması ve Tuğrul Bey'in Halifeyle yakınlaşmasıyla şehre hâkim Şiî inançlı Büveyhîler’in de huzursuzluğu artıyordu.[7] Büveyhîlerden önce Bağdat’ta Şiî topluluğu yok denecek kadar azdı. Şehirde çıkan karışıklıklara, ahlâkı çok defa kuvvet kullanarak düzeltmeye çalışan Sünnî Hanbelî mezhebi mensupları sebep olurdu. Büveyhîler zamanında Bağdat’ta pek çok Şiî merkezleri oluşmasından sonra şehirdeki mezhep ihtilâfları daha da artmış, şehirde Sünnî-Şiî mücadelesi şiddetlenmiş, bu sebeple ortaya çıkan olaylar da birçok insan yaşamını yitirmişti. Sünnîler ile Şiîler arasındaki mezhep kavgalarının çoğalmasına ve ölümlerdeki artışa alışan halk bu durumu olağan olaylar olarak görür hale gelmişti. Bundan başka Bağdat’ta, her geçen gün daha da şiddetlenen Türk-Deylem mücadeleleri ile asayiş ortadan kalkmış, yol, çarşı ve pazar yerlerinde soygun ve yağmalar da artmıştı.[8][9]
Abbâsî hükûmeti Bağdat şehrindeki mezhep kavgalarına müdâhale ederek asayişi sağlamakta âciz kalıyordu. Halife el-Kâim Biemrillah, hem Büveyhîlerin hem de Arslan el-Besâsîrî’nin baskısı altında idi[10][11][12] ve siyasî iktidarı yoktu. Büveyhî hükümdarlarının sonuncusu el-Melikürrahim Hüsrev Fîrûz’un kumandanı iken Bağdat askerî valiliğine kadar yükselen daha sonra da halifenin veziri olan Türk asıllı Besâsîrî, Şiî inançlı Mısır-Fâtimîleri ile işbirliği içinde[13][14][15] Abbâsî hilâfeti aleyhine faaliyet gösteriyordu. Fâtimîlerin destek ve yardımını gören Büveyhîler de, Bağdat’ta Şiî propagandaları organize ediyor, mezhep çatışmalarını körüklüyor, İslâm dünyasının halifesini zor durumda bırakan icraatlarda bulunuyorlardı. Bu dönemde Bağdat, hem Besâsîrî’nin menfî faaliyetleri hem de Büveyhîlerin desteklediği mezhep ihtilâfları sebebiyle halk arasında çıkan karışıklık ve kavgalarla asayişin bozulmasından ve ayyârların (serserilerin) çapulculuklarından çok zarar gördü.[16][17][18][19] Bağdat’ta meydana gelen ve bütün İslâm dünyasını tedirgin eden bu duruma son verecek bir kurtarıcı güç, dört gözle beklenir olmuştu. Gazneliler Devleti Sultanı Mahmud (998-1030) İran çevresine düzenlediği bir seferde, Büveyhîlerin Rey’deki koluna ağır bir darbe indirmiş ve Rey şehrini ele geçirdikten sonra bölgede karışıklıklara sebep olan Bâtınîleri takip ederek cezalandırmış ise de o, daha çok Hindistan taraflarında fetih harekâtı ile meşgul olduğundan Büveyhîlerin diğer kolunun hâkimiyetindeki Kirman üzerine bir ordu gönderememişti.[20] Bu sebeple Sultan Mahmud Büveyhîleri ortadan kaldırıp meseleyi kesin bir çözüme kavuşturamamıştı. Büveyhîlerin tahrîki ve mezhep ihtilâflarının da etkisiyle Bağdat’ta her geçen gün yaşamın daha da zorlaşması, ayrıca Besâsîrî’nin nüfûzunun ve zulüm halini alan icraatlarının artması üzerine, Vezir İbnü’l Müslime, Halife el-Kâim Biemrillah’ı devletin içinde bulunduğu güç durumdan kurtulabilmesi için Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’den yardım istemeye iknâ etti. Büveyhîlerin baskısından ve tahakkümünden bıkmış (usanmış) olan halife de, Selçukluların müdahalesi ile ülkesindeki bu kötü durumun son bulacağını, bu şekilde hem genişleyen Fâtimî hâkimiyetine engel olunulabileceğini hem de Bağdat’ta asayişin sağlanabileceğini anlamıştı. Bu sebeple halife, Tuğrul Bey’e bir mektup göndererek içinde bulunduğu zor durumdan kendisini ve devletini kurtarması için yardımını istedi.[21][22] Bu durum Selçuklu-Abbâsî ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasıdır. Abbâsî halifesi ve onun vezirinin, büyük bir devlet haline gelen Sünnî inançlı Selçuklularla işbirliğine başlamaları ile Bağdat’ta hava büsbütün gerginleşti. Besâsîrî, Selçuklu taraftarı olmakla suçladığı halifenin adamlarına çeşitli cezalar vermeye hatta onları basit suçlamalarla öldürmeye başladı.[23][24] Ayrıca Sünnî İslâm inancını yıkmağa çalışan Fâtımî Halifesi ile işbirliğini arttırarak Abbâsî hilâfetini ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerine hız verdi. Hatta gizlemeksizin açıktan Abbâsîler aleyhine çalışmaya başladı. Diğer taraftan Büveyhî hükümdarı el-Melikürrahim Hüsrev Fîrûz da Şiraz bölgesini istilâ ederek Tuğrul Bey nâmına okunan hutbeyi kendi adına çevirdi.[25][26][27][28][29] Tuğrul Bey, Bağdat’taki gelişmeleri yakından takip etmekteydi. Büveyhîlerden destek alan Şiîlerin menfî propagandalarını arttırmaları hatta Besâsîrî’nin halifenin en önemli destekçisi olan Vezir İbnü’l-Müslime’nin adamlarını öldürmesi, Büveyhîlerin baskılarından bunalan halifenin ısrarla yardım istemesi, Bağdat’taki dinî ve sosyal gelişmelerden başka bölgedeki siyasî gelişmeler ve yapılanmalar üzerine Tuğrul Bey Bağdat’a sefer düzenlemeye karar verdi. Böyle bir seferin düzenlenmesi zorunluluk haline gelmişti. Çünkü Selçuklu Devleti’nin önemli bir şehri olan Horasan yolu Bağdat’tan geçmekte, kervan yolları bu şehirde kesişmekteydi. Bundan başka Bağdat, iklimi ve ekonomik imkânları, coğrafî ve askerî açıdan elverişli konumu ile ayrıca hilâfet merkezi olması sebebiyle Selçuklu Devleti’nin de önem verdiği bir şehirdi. Ayrıca Tuğrul Bey, Bağdat seferi ile müfrit Şiîlerin menfî faaliyetlerini ve Mısır Fâtimî Halifeliği’nin bölgedeki hâkimiyetini ortadan kaldırmak ve Sünnî halifelik ile Selçuklu saltanatını birleştirip İslâm dünyasına hâkim olmak düşüncesindeydi. Tuğrul Bey’in bu kararı, hareketi sırasında, bizzat kendi mektubunda da ifade ediliyordu. Bu mektubunda: “İslâm’a hizmetle şeref kazanmak, takdis edilmek, âsîleri cezalandırmak ve Mısır-Suriye şaşkınları (Şiî Fâtimîler) ile savaşmak arzusunda” bulunduğunu ifade etmekteydi.[30][31][32] Tuğrul Bey, mektubunda belirttiği hususları gerçekleştirmekle İslâm inancının bozuk fikirlerden arındırılarak gerçek saf halinin devam etmesine önemli bir katkıda bulunacaktı. Ayrıca o, Bağdat seferi sonrası İslâm dünyası için büyük bir önemi olan Hac yolunu tamir ettirterek Müslümanların sevgisini kazanmak ve İslâm dünyasına liderlik yapacak liyâkate sahip olduğunu göstermek istiyordu. Bağdat’a düzenleyeceği sefer öncesi Tuğrul Bey, Türk asıllı Besâsîrî’yi ve şehirdeki Türk askerlerini Selçuklu tarafına geçmeleri için iknâ etmeye çalıştı, onlara mektuplar yazarak vaatlerde bulundu.[33]
Sefer
[değiştir | kaynağı değiştir]Tuğrul Bey'in Bağdat yolunda olduğu haberinin Bağdat'ta oluşturduğu durum
[değiştir | kaynağı değiştir]Tuğrul Bey, hazırlıklarını tamamladıktan sonra sefere çıktı. Tuğrul Bey’in Bağdat’a yaklaşmakta olduğu haberi, Büveyhî hükümdarı el-Melikürrahim ile Arslan Besâsîrî’yi telâşa düşürdü. Bu durum şehirdeki Şiî halk üzerinde de büyük bir korku meydana getirdi. Diğer taraftan Tuğrul Bey’in Bağdat’a doğru geliyor olmasına çok sevinen halife, Cuma günü hutbenin Tuğrul Bey adına okunmasını emretti.[23][34][35][36] Tuğrul Bey’in 18 Aralık 1055 tarihinde ordusuyla Bağdat önlerine gelmesi üzerine, Mısır’ı (Fâtimîleri) durumdan haberdar eden Besâsîrî şehirden uzaklaşarak kuzeye doğru Dicle’den yukarı kaçtı.[33]
Bağdat'a varış ve tören
[değiştir | kaynağı değiştir]Bağdat dışında ordugâh kuran Tuğrul Bey, halifenin veziri, kadılar ve Büveyhî hükümdarının beyleri tarafından büyük bir törenle karşılandı. el-Melikürrahim de, halifenin tavsiyelerine uyarak Tuğrul Bey’e itaatini bildirdi. Daha sonraki günlerde Selçuklu askerleri ihtiyaçlarını karşılamak için Bağdat’a girip alışveriş yaptılar. Fakat birkaç gün sonra Selçuklu askerlerine saldırılması sonrası gelişen olaylar büyüdü ve kalabalık bir Şiî halk-asker kitlesi Selçuklu ordugâhına doğru yürüdü.[37][33] Ancak Selçuklu ordusu isyancıları etkisiz duruma getirdi.[38] Şehirdeki Şiî mahalleleri de kontrol altına alındı. Bu olaylar olurken Bağdat’da kalmış olan taraftarları kaçarak Besâsîrî’nin yanına gittiler. Selçuklu ordusuna karşı yapılan bu davranışa çok öfkelenen Tuğrul Bey, halifeye haber göndererek “sana hürmetim olmasa idi bütün Bağdat halkını kılıçtan geçirir ve şehri yıkardım” dedi.[33]
Bağdat'a giriş
[değiştir | kaynağı değiştir]25 Aralık 1055’te Bağdat’a giren Tuğrul Bey şehirdeki Selçuklu aleyhtarı isyanın sorumlusu olarak düşündüğü el- Melikürrahim ve yakınlarını hapsedip Şiî politika yapmakta olan Büveyhî Devleti’ne son verdi.[39][40] Tuğrul Bey’in bu icraatı ile Bağdat’ta ve çevresinde Büveyhoğullarının bir yüzyılı aşan hâkimiyet dönemi sona erdi.
Sonrası
[değiştir | kaynağı değiştir]Bağdat'ın fethinden sonra Selçukluların şehirde yaptığı faaliyetler
[değiştir | kaynağı değiştir]Hilâfet topraklarında Tuğrul Bey adına hutbe okundu. Tuğrul Bey’in Bağdat seferi ile Türklerin Irak’ta asırlarca sürecek siyasî ve etnik varlığının da temeli de atılmış oldu. Bağdat’ta yönetimi uhdesine alan Tuğrul Bey, hükümet sarayına yerleşti ve devlet işlerini düzene koydu. Şehirdeki isyandan sonra kaçan veya esir edilen Şiîlerin mallarına el konuldu, Selçuklu askerleri onların evlerine yerleştirildi. Tuğrul Bey, Emîr Aytekin Süleymani’yi Bağdat Şahneliğine tayin etti ve kendi adına para bastırdı.[41][42] İdarî icraatlardan sonra Bağdat’ta imar işlerine girişen Tuğrul Bey, şehrin doğusunda, Dicle kenarında kendisi için bir saltanat şehri inşasına başladı. Eski mahalleleri yıktırıp yerine saray, cami, çarşılar, hamamlar yaptırdı.[36] Bağdat’ı âdeta ikinci başkenti yaptı. Çağrı Bey’in kızı ve kendisinin de yeğeni olan Hatice Arslan Hatun’u Abbâsî Halifesi ile evlendirdi. Böylece iki hanedan arasındaki siyasî birliktelik akrabalık bağı ile de kuvvetlendirildi.[37][43]
Tuğrul Bey'e halife tarafından ünvanlar verilmesi
[değiştir | kaynağı değiştir]Bağdat’ta 13 ay kalan Tuğrul Bey, 1057’de el-Cezîre’nin en önemli şehirlerinden birisi olan Musul’a hareket etti. Kuzey Irak’ı da Şiîlerden temizledi. Besâsîrî Mısır’a kaçtı. Tuğrul Bey, kardeşi İbrahim Yinal’ı Musul valiliğine tayin ederek Bağdat’a döndü. Halife, Tuğrul Bey’i yanında bulunan ikinci tahta oturttu. Şiileri etkisiz hale getirerek Sünnî İslâm dünyasına yaptığı hizmetler sebebiyle tebrik ve teşekkür etti. 1058 yılı başında yapılan, iki tarafın yüksek rütbeli devlet erkânının da hazır bulunduğu bu merasimde halife, Tuğrul Bey’in başına taç koydu, hil’atler (kaftanlar) giydirdi ve altın kılıç kuşattıktan sonra Tuğrul Bey’i “şark ve garb (dünya) sultanı ilân ederek, ona “Rüknü’d-din” ve “Kasîmu Emîru’l-Mü’minin” lakaplarını verdi. Tuğrul Bey de daima İslâmiyet’in ve halifenin hizmetinde olacağını söyleyerek halifenin elini öptü.[44][45][46] Bu tören ile bazı siyasî ve hukukî değişimler gerçekleşti. Halife bütün siyasî yetkilerini Tuğrul Bey’e devrederek saygıdeğer bir kişi, halifelik de Selçuklu Devleti himayesinde sembolik bir kurum oldu. Abbâsî halifesine dinî otoritesi dışında bir hâkimiyet hakkı tanınmadı; din ve dünya işlerinin idaresi tamamıyla ayrıldı.[40] Aslında bu durum Abbâsî hilâfetine uzun zamandan beri uygulanmakta idi. Zaten Şiî Büveyhîler devrinde de fiilî durum böyleydi.[40] Abbâsî hilâfetini ve devletini himayesine alan Tuğrul Bey, Sünnî İslâm dünyasının savunuculuğunu üstlendiği gibi İslâm dünyası liderliğini Türklere kazandırmış oldu.
Kaynakça
[değiştir | kaynağı değiştir]Dipnotlar
[değiştir | kaynağı değiştir]- ^ Adalıoğlu 2002, s. 241.
- ^ a b Adalıoğlu 2002, s. 238.
- ^ a b Erkoç 2020, s. 605.
- ^ İbnü'l Esir 1987, s. 87.
- ^ Köymen, ss. 34-35.
- ^ El-Bundarî 1900, ss. 6-7.
- ^ Adalıoğlu 2002, ss. 239-240.
- ^ Kaya 2008, s. 2.
- ^ Emin 1965, s. 57.
- ^ İbnü'l Adim 1976, ss. 62-65.
- ^ Hüseynî 1999, s. 13.
- ^ Kaya 2008, s. 3.
- ^ Bağdadî 1931, s. 58.
- ^ Bağdadî 1931, s. 66.
- ^ İbnü'l Adîm 1976, s. 63.
- ^ Bağdadî 1931, ss. 73-80.
- ^ Bağdadî 1931, s. 36.
- ^ Bağdadî 1931, s. 46.
- ^ Ed-Dûrî 1991, s. 430.
- ^ Merçil 1989, ss. 42-44.
- ^ İbnü'l Cevzî 1357, s. 163.
- ^ İbnü'l Cevzî 1342, s. 29.
- ^ a b Erkoç 2020, s. 607.
- ^ Turan 2009, ss. 131-132.
- ^ Bağdadî 1931, s. 71.
- ^ Bağdadî 1931, s. 78.
- ^ İbnü'l Esir 1987, ss. 456-457.
- ^ İbnü'l Esir 1987, s. 461.
- ^ Turan 1980, s. 132.
- ^ Atçeken & Bedirhan 2007, s. 27.
- ^ Çaycı 2020, s. 378.
- ^ İbnü'l İbrî 1999, s. 306.
- ^ a b c d Kaya 2008, s. 4.
- ^ İbnü'l Cevzî 1357, ss. 163-164.
- ^ İbnü'l Esir 1987, s. 463.
- ^ a b Adalıoğlu 2002, s. 240.
- ^ a b Erkoç 2020, s. 608.
- ^ Özdemir 1998, s. 322.
- ^ İbnü'l Esir 1987, ss. 462-464.
- ^ a b c Kaya 2008, s. 5.
- ^ İbnü'l Cevzî 1357, s. 164.
- ^ İbnü'l Cevzî 1357, s. 169.
- ^ Adalıoğlu 2002, s. 242.
- ^ İbnü'l İbrî 1999, ss. 311-312.
- ^ İbnü'l Cevzî 1357, ss. 181-194.
- ^ İbnü'l Esir 1987, s. 470.
Bibliyografya
[değiştir | kaynağı değiştir]- Erkoç, Murat (Haziran 2020). "Selçuklu Devleti ile Büveyhi Devleti Arasında Yaşanan İktidar Mücadelesinin Bağdat'ta Yaşayan Sünniler ve Şiiler Üzerine Etkisi". Tarih ve Gelecek Dergisi. 6 (2). Gaziantep, Türkiye.
- Kaya, Selim. "Büyük Selçuklular Döneminde Bağdat". Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi. Celalabat, Kırgızistan. ISSN 1694-528X.
- İbnü’l Esir, İzzeddin Ebu’l Hasan (1987). M. Yusuf Dukak (Ed.). el-Kâmil fi’t-tarih. VII.. Beyrut.
- Özdemir, Mehmet Nadir (2008). "Abbasi Halifeleri ile Büyük Selçuklu Sultanları Arasındaki Münasebetler". Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi. Cilt 24. ss. 315-367.
- İbnü’l-Esîr, İzzeddin Ebu’l Hasan (1991). el-Kâmil fi’t-Tarih. I–XII. Abdülkerim Özaydın tarafından çevrildi. İstanbul.
- İbnü’l-İbrî (1999). Abu’l-Farac Tarihi. I–II. Ö. Rıza Doğrul tarafından çevrildi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
- İbnü’l-Cevzî (1357). el-Muntazam fî Tarihi’l-Mülûk ve’l-Ümem (Arapça). I–IX. Haydarabad.
- İbnü’l-Cevzî (1342). Menâkıb-ü Bağdat (Arapça). Bağdat.
- Hüseynî (1999). Ahbaru’d-Devleti’s-Selçukiyye. Necati Lügal tarafından çevrildi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
- Turan, Osman (1980). Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti. İstanbul: Dergâh Yayınevi.
- Merçil, Erdoğan (1989). Gazneliler Devleti Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
- Köymen, M. Altay (1976). Tuğrul Bey ve Zamanı. İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları.
- Bağdâdî (1931). Tarihu Bağdat (Arapça). Beyrut.
- Bundarî (1943). Zübdetü’n-Nusra ve Nuhbetü’l-Usra [Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi]. Kıvameddin Burslan tarafından çevrildi. İstanbul.
- Ed-Dûrî, Abdülazîz (1991). "Bağdat". DİA. 4. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı. ss. 426-433.
- Emin, Hüseyin (1965). Tarihu’t-Türk fi’l-Asri’l-Selçukî (Arapça). Bağdat.
- Adalıoğlu, Hasan Hüseyin (2002). İlk Selçuklu-Abbâsî İlişkileri (PDF). 4. Yeni Türkiye Yayınları.
- Çaycı, Ahmet (2020). I. Uluslararası Selçuklu Tarihi Coğrafyası Sempozyumu Bildiri Kitabı: Suriye, Irak, Filistin (PDF). Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi Yayınları.